iyi – kötü

Standard

Çocuklar nesneleri bütüncül olarak algılayamadıkları için mutlak iyi ve mutlak kötü olarak ayırırlar. Kişilik örgütlenmesi geliştikçe nesneler bütünleşir. Hem iyi hem de kötü özellikleri olan daha gerçekçi nesneler vardır artık.

Ancak kişi erişkinleşse de kişilik örgütlenmesi yeterli değilse; dünyayı yine iyi ve kötülerden ibaret olarak algılamaya devam edecektir.

Bizim diziler genelde henüz nesnelerin bütünleşemediği bir seviyede olduğu için bu algının yetişkin bedende ki versiyonunu sunuyor bize. Masallarda karakterin cadı ya da prenses olması gibi, bir dizi de ki karakterler ya mutlak iyi ya da mutlak kötü oluyor.

Toplumun bu dizilere maruz kalması / kendini maruz bırakması; gerçeklik algısına zarar veren ve algıların immatür bir seviyeye inmesine neden olan bir etken olabilir

Beklediğim bir ses….yitip gitmiş bir ses…

Standard

Beklediğim bir ses…yitip gitmiş kaybolmuş bir ses…Gelecek, görecek, ve dokunacak…dokunacak derinlerimde ki saklı kuytulara ve sözcüklerim olacak söyleyemediklerim için…ve haykırışlarım sessiz çığlıklarım için…Beklediğim bir ses, yitip gitmiş ve kaybettiğimi bana geri verecek bir ses…

beklediğim yitip gitmiş bir ses...

beklediğim yitip gitmiş bir ses…

Biri olmamanın bir konforu var…ve biri olmamanın tarifsiz bir kederi …

Standard

Biri olmamanın bir konforu var…ve biri olmamanın tarifsiz bir kederi …

Biri olmadığında dokunamadığın yerler var…O zaman parçası olduğun toprakların acısını taşıyamayabiliyorsun… kendinde yabancısı olduğun yerlerde yarana dokunmadan gezebiliyorsun…o zaman sözcükleri elinden çalınmış bir halk için kederlenip, kendi sözcüklerin elinden çalınmamış gibi yaşayabiliyorsun…o zaman konuştuğun sen değil, onlar oluyor; hissettiğin kendi kederin değil, uzaktan baktığın, çoğu kez boğazında düğümlenen, bazen zorla ifade bulan ötekinin kederi oluyor…

ancak biri olmamanın tarifsiz bir kederi var…o zaman kendi acına tanık olamıyorsun, çalınmış sözcüklerinin hesabını soramıyorsun ya da utandırılmış parçana hiç dönüp bakmıyorsun..

Bu coğrafya kimlikllerle kana bulanmış, kimliklerin yara aldığı bir coğrafya…kanayan sen değil, ötekiler gibi yaşamanın tarifsiz bir kederi var…o zaman acını bıraktığın yerde, kendini de bırakmış oluyorsun…kendini bıraktığın yerde ise kimse olmuyor…yalnız olmanın tarifsiz bir kederi var..

Ne tutabildiğin ne yok sayabildiğin bir kimliğinin olmasının tarifsiz bir kederi ve koca bir yalnızlığı var…ne ötekine gidebiliyorsun, ne olmayı arzuladığına tutunabiliyorsun…kürt meselesini, beyaz türk konforuyla konuşmak istemenin tarifsiz bir çaresizliği var….kimliğin ne kadar çıpsınsanda yok saydığın yer oluyor. hep görmediğin o noktanın etrafında dönüp duruyorsun..sen annenin türk kimliğine bulanmak istesende, babanın hiç görmediğin, konuşmadığın hatta yıllarca duymadığın kürt kimliği benliğinin tam ortasına oturuyor…

arafta kalmanın tarifsiz bir kederi ve koca bir yalnızlığı var

ıslanmıştık

Standard

Beni başka yağmurlar yıkamıştı, seni başka, onu daha başka;
Ortaklığımız hepimizin ıslanmış olduğuydu…
Sen başka türlü inkar ettin ıslanmışlığını, ben başka türlü yok saydım
Sen bir daha göğe bakmadın görmemek için yağmur damlalarını,
Ben bir daha çıkmadım açık havalara
Oysa ki üşüyorken, ben kendimi koruduğumu sandım
Sen bir daha hiç göğü görmedin…
Sen tuttuğun hiç bir elin gözlerine bakmadın gerçekten, ben hiç bir eli tutamadım sahiden…
Oysa ki gerçekliğimiz ıslanmış olduğumuz ve kimsenin bunu bize söylemiyor olduğuydu…

F. D.

herşey dile gelmez dedi…

Standard

anlat dedi, anlat ve rahatla. sözcükler anlatmak içindir…

-dile gelmeyen hikayeler vardır dedi.

kalbini acıtan şeyleri dile getir, dile getir ki ne olduklarını duyabil diye yineledi..

-acısını duymadan yaşayanlar vardır diye cevapladı.

acını duyabilrsen, duyulduğunu da göreceksin dedi.

-ya duyacak kimse olmamışsa diye sordu?

bak burdayım, seni duymak için diye cevapladı

-kimse olmamışsa duyacak, sözcüklerin yoktur anlatmak için dedi.

sözcüklerinin olmadığı bir hikayeyi nasıl anlatırsın diye bu sefer O sordu.

inatçısın, sana ulaşacak kelimelerim tükendi diye cevapladı.

-yalnızlık sözcüklere dökülmez, ama yansır…

kinayeli bir gülümsemeyle, yansımasını duymak bile sözcüklerini elinden alır dedi…

F.D.